FOTOĞRAFLARIN RUHU

Baktığınız fotoğraflarda bir duygu aradığınızın farkında mısınız? Değilseniz gelin size neyi anlatmak istediğimizi açıklayalım!

Canı olmasa da fotoğrafların da bir ruhu vardır. Belki hareket etmiyor olabilirler ama bu yaşamadıkları anlamına da gelmez. Bir fotoğrafçı yakalayacağı anın en duygusal zamanını belirlemekle yükümlüdür. Yani duyguların ölümsüzleşmesi için o anı tam anlamıyla dondurmalıdır, yoksa elde edilecek tek şey boş bir bakış, donuk bir gülümseme ve ifadesiz bir surat olacaktır, istenen bu ise bittabi bu bir sorun teşkil etmez.

Fotoğraflar kendisine bakana duygu geçirmiyorsa sadece bir görsel olmaktan ileri gidemez, ama hissiyat birliği oluştuğunda belki de küçük bir gülümseme, işte o an kısa bir gönül bağı bile kurulabilir. Biz ise Oneway Stüdyo olarak bu kısa ama etkili gönül bağını oluşturmak için buradayız.

DUYULARIN VE DUYGULARIN ÖNEMİ

Büyük markaların tüketici ile çoğu zaman kurduğu iletişim de bu yöndedir, onlara hissettirmek istedikleri duyguları duyular aracılığıyla verirler. Duyuları ve duyguları kullanarak aradaki bağı kuvvetlendirir ve sonunda satın almayı gerçekleştirmeye küçük bir itme kuvveti ile yardımcı olurlar.

Duyularımızın muhakkak ki en gözde olanı görme duyumuzdur. Martin Lindstrom ve Millward Brown’un insan algıları hakkında gerçekleştirmiş olduğu çalışmada görme duyusunun %58 ile ilk sırada yer aldığı diğer duyuların ise koklama %45, işitme %41, tatma %31 ve dokunma %25 olduğunu açıklamıştır. Bu da bizlere satın almada görme duyusunun beyni ne derece etkilediği hakkında oldukça keskin fikirler vermektedir.

Profesyonel fotoğrafçılığın devreye girdiği kısım da işte burasıdır. Anın duygusu, ışığın ayarı, açı ve kadraj gibi birçok profesyonellik isteyen konu başlıklarını bir arada toplayarak istenilen sonuca en hızlısından ulaşmayı hedefler. Ve böylece markanız istenilen konuma ve güzel müşteri ilişkilerine bu sihirli dokunuşlar ile ulaşmış olur.

Yorum Yap

Paylaş

Linki Kopyala

Kopyala